24 Eylül 2012 Pazartesi

MU UYGARLIĞI VE ATLANTİS 9 Büyük Tufan, Böyle bir felaket olabilir mi? Her şeyden önce bilmemiz gerekir ki bizim yeryüzünde hayatımız sanıldığı kadar güvenli değildir. Tarih boyunca doğal afetler, önemli toplu ölümlere sebep olmuştur. Bir sene içersinde dünyada hemen hemen her ay olan bu afetlerde ölenlerin sayısı akıl durdurucudur. 1883'de Sumatra ve Java arasında Krakatoa adında ıssız bir adada bir yanardağ patladı. Bu patlama 2 bin mil ötede Avustralya’da insanları uykularından uyandırdı. Şok dalgaları dünyanın etrafında 7 kez döndü. Dev dalgalar köyleri sildi, gemileri kibrit çöpü gibi karaya oturttu. Dalgaları 4.500 mil uzaklara kadar ulaştı. Havaya 13 kübik mil lav püskürtüldü. Bunlar dünyanın etrafını kuşatarak gökyüzünü kararttı, aylardır dünya iklimi soğumuştu, çünkü bu tür volkanik bulutlar güneşten gelen ısıyı keser. Felakette 62.000 kişi öldü. 526 yılında Antakya’da 250.000 kişi, 1042 yılında Tebriz, İran’da 40.000 kişi, 1556'da Çin’de 830.000 kişi, 1908'de Messina, Sicilya’da 200.000 kişi, 1923 Tokyo civarlarında 200.000 kişi ve 1976'da Çin’de 700.000 kişi şiddetli depremlerle hayatlarını kayıp ettiler. Sellere gelince Çin’de 1887'de Huang Ho nehrin taşıması en az iki milyon insanın ölümüne yol açtı. Aynı nehrin 1931'de taşıması 4 milyon insanın ölümüne yol açtı (38). Atlantoloji açısından, nispeten yakın zamanlarda iki ilginç felaket kayda değer. 1692 yılında Jamaika adası, bir korsan merkeziydi. Ani bir zelzelede limanı Porto Prince’in büyük kısmı 1.600 kişi ile birlikte denizin dibini boyladı. Dev dalgalar karaya oturdu. Halen deniz altında eski şehrin kalıntılarını bulmak mümkün. 1755 yılında, 1 Ekim azizler günü dini törenlerin ortasında, Portekiz’in başkenti ve liman şehri Lizbon büyük bir depremle neredeyse yerle bir olmuştu. Binlerce bina tamamen yıkıldı ve felaketten kaçan halkın üzerine 15 metre yükseklikte deniz dalgaları indi. Lizbon 1531 yılında da çok büyük bir depremle yerle bir olmuştu. Deprem aynı anda Avrupa’da, Karaipler de ve Kuzey Afrika’da duyuldu. Şiddetli deniz dalgaları Amsterdam limanında gemilerin iplerini kopardı. Donnelly felaketi şöyle anlatıyor, “Yer altından bir şimşek sesi geldi, hemen ardından şiddetli bir deprem şehrin büyük kısmını yerle bir etti. Altı dakikada 60.000 kişi can verdi. Korunmak için bir alay insan yeni mermer rıhtımın üzerinde toplandı. Ancak, o birdenbire üzerinde bütün insanlarla birlikte sulara gömüldü ve bir tek ölü beden su yüzüne çıkmadı. Ona yakın demirlenmiş bir çok insan dolu gemiler ve tekneler bir su girdabının içinde yutuldular. Tek bir tekne veya gemi parçası geri dönmedi. Rıhtımın bulunduğu yer şu anda 600 fit (200 m) su altındadır. Depremin kapsadığı alan çok genişti. Humboldt derki Avrupa’dan dört misli büyük bir alan aynı anda sarsılmıştır. Baltik’ten Karaibler, Kanada’dan Cezayir’e kadar yer sarsılmıştır. Fas’ın bir kaç kilometre yakınlarında 10.000 kişilik bir köyü toprak açılarak yutmuştu. Büyük olasılıkla bu depremin kaynağı Atlas Okyanusunun ortasındaydı ve binlerce yıl önce Atlantis’in batmasına sebep olan felaketin yankısıydı.” (39) (Bu dönemi incelerken, ister istemez Kuzey-Anadolu fay hattı ve devinimleri akla geliyor. 1752 yılında İzmit depremi olmuştur ve 1766 yılında büyük İstanbul depremi olmuştur. Unutmamak gerekir ki ondan 250 yıl önce 1509 yılında yeniden büyük bir İstanbul depremi olmuştur. Aynı şekilde 1531 de büyük Lizbon depremi olmuştu. Yukarıdaki yazıyı ele alırsak görürüz ki 250 yıl önce sadece Türkiye’de değil bütün dünyada büyük sarsıntılar olmuştur. Joseph Goodavage Astroloji Uzay Çağı Bilimi kitabında şöyle yazıyor: “…Isaac Newton, tuhaf konularda araştırma yapmıştır, Hermes’i inceledi ve simya üzerinde geniş bir kütüphanesi vardı. Grek mitolojisi ilgisini çekmişti ve Grek tanrılarının kayıp ve unutulmuş bir uygarlığın gerçek kişileri olabileceğini belirtmişti. Newton teoloji ve kadim gizemcilik konusunda bir milyon kelimeden fazla ve diğer ezoterik konularda 500 bin den fazla kelime yazmıştı. İnsan tarihinde büyük değişikliklere yol açan 250 yıllık güçlü devinimlerden söz etmişti. Bu devinimleri hesaplarken Arap astrolojisindeki Arap noktaları esas olarak almıştı. Esasın bize cebri de veren Arapların matematikleri Newton’un zamanındaki matematikten çok üstündü. Onların matematik sistemleri Arap noktalarını da içermekteydi, ki menşei meçhuldür. Gariptir ki Spengler Tarih ve Devimler eserinde, Pluto gezegenin 248 yıllık yörüngesinin önemi vurgulamaktadır. Pluto gezegenin perhelionu (güneşe en yakın dönüşü) devinimleri 250 yıllık aralıklarla oluşan psiko-kültürel değişiklikleri belirlemekte ve eş zamanlılık göstermektedir … iki önemli araştırmacı Lamprecht ve Bradford, Sprengler’in fikirlerini desteklemektedir. Newton Pluto kadar uzak ve küçük bir gezegenin etkilerini önceden belirlemiş olabilir mi? (Pluto 1930 yıllında keşfedildi).” Kitabının ayrı bir bölümünde Goodavage şöyle yazıyor: “Felaketleri önceden tespit etmede bilimsel yöntemlerin araştırılmasında yüzde yüz güvenilir bir kurala göre: Büyük depremler her zaman güneş tutulmalarını takip eder ve çoğu zaman önemli gezegen kavuşumları ile birlikte olurlar…. Astrolojik kehanetlerin birinde Newton, İngiltere’den oluşan en ilginç doğal olaylar dizisini önceden bildirdi. Ölümünden 23 yıl sonra 1750'nin ilk üç ayında Aurora Borealis’in (Kuzey Işıkları) göklerde ani ve şaşırtıcı bir gösterisi ile başlayacaktı. Kehanetine göre Kuzey Işıkları yıkıcı rüzgarlarla birlikte gelen büyük fırtınalar takip edecekti… sonra büyük bir deprem dalgası Londra’da büyük hasar ve can kaybına yol açacak… Neredeyse çeyrek yüzyıl sonra … Kuzey Işıkları İngiliz toprakları üzerinde parladılar. Ondan sonra saatte 100 millik öldürücü rüzgarlar geldi. Korkunç bir deprem salgını … çığlık atan Londralıları canlı canlı evleri ve yataklarında gömdü.”) Okyanusya civarlarında 1780 yılında keşfedilen Falcon adası, 1894'de denizin dibine çökerek yok oldu. Tomas’a göre “Cook adaları arasında Tuanaki son asırın ikinci yarısında 13.000 yerlisi ile Büyük Okyanus’ta battı. Bir sabah balıkçılar sandalları ile denize açıldılar, döndükleri vakit adaları yoktu.” 1819 yılında İndus nehrinin ağzında, depremler eşliğinde büyük bir yer parçası suların altına gömüldü. Suların üstünde sadece evlerin tepeleri, oranın bir zamanlar kara parçası olduğunu gösteriyordu. Atlas Okyanus’u bir çok volkanik hareketlerin sık sık yer aldığı bir yerdir. 1957'de yanar dağlar eşliğinde yeni bir ada Azorların yakınlarında ortaya çıktı. Azor adalarının dağları volkaniktir. İzlanda’da faaliyette yanardağlar hemen hemen eksiksizdir. Yeryüzünde toprağın aşağı veya yukarı hareket etmesi doğal ve hemen hemen her yerde görülür. Fransa her sene 3 milimetre batıyor, Hindistan da Ganj nehri ve Himalayalar arasında yer, her sene 18.1 milimetre yükseliyor, Güney Amerika’da Ant dağlarının Amerikan’nın keşfinden itibaren 60.100 metre yükseldiği saptandı (40). Türkiye’nin kıyılarında kaç tane su altı şehri vardır? Toprak, su seviyesinin altına indiğinde, hemen su örter. Ege Deniz’inde Thera-Santorini adası M.Ö. 1500 sene önce patladığı zaman yeraltında boşalan tonlarca magma yüzünden ada çökmüştü. Kısmen sulara gömüldü. Atlantis için aynı şey olduğunu düşünenler var. Otto Muck’a göre büyük bir gök taşının Atlantis civarlarında düşmesi ile yüzlerce yanardağ patlamış ve ardından adanın altında oluşan boşluğun çökmesi adanın batmasına sebep olmuştu, çarpışmanın verdiği hareketle denizler karaya inmişti ve dünyanın dört bir yanında tufan olmuştu.(40a) 1988'de San Fransisco’da bir toplantıda bir araya gelen Amerikan Jeofizik Birliğinde Rochester Üniversitesi Jeolog’u Asish Basu, günümüzde bilim çevrelerce en çok konuşulan tezlerden birini ortaya attı. Bu teze göre 66 milyon sene önce bir asteroid Hint Okyanusuna düşmüştü, çarpışma neticesi zincirleme yanardağ patlamaları olmuştu. Yüz binlerce sene süren bu patlamaların ardından, yarattıkları bulut perdeleri dünya ısısını düşürmüştü ve bir buzul çağ başlamıştı. Neticede dinozorların nesli tükenmişti. Hindistan’da bulunan bir kuvars taşının yoğunluğu, ancak böyle bir çarpışmanın eseri olabilirdi. Newsweek’e göre, “Bazı paleontologlar halen hem asteroid tezini, hem de yanardağ tezini inkar ediyorlar, onlara göre yavaş iklim değişiklikleri dinozorların neslinin tükenmesine neden verebilir. Ancak yakın zamanlarda asteroid tezini savunanlar artmaya başladı. Onların iddiaları yeryüzünde bulunan bazı asteroid kraterleri ile güç kazanmıştır…gökbilimciler yörüngeleri dünyaya yakın kesişen 1000 asteroid olduğunu söylüyorlar (41). Yukarda aktarılan olayın benzeri, Otto Muck tarafından yıllar önce Atlantis konusunda ortaya atılması oldukça anlamlıdır. Şimdi yaşlı Mısırlı rahibin Solon’a anlattıklarına dönelim. Kritias 22c’de Phaethon (fayton) öyküsünün aslında bir gök cisminin yeryüzüne düşerek büyük bir felakete sebep vermesi anlamında olduğunu belirtir. Bu da, kadimlerin ağzından bize, mitolojik öykülerinin nasıl mecazi anlamda tarihi ve bilimsel olayları örttüğünü gösterir. Rahip ayrıca yeryüzünde bir çok felaket olduğunu, insanların birçok kere yok olduklarını yazar. Kısacası Atlantis’i meydana getiren sel tufanından önce başka genel kıyametler ve tufanların olduğunu açıklıyor. Yeryüzü sürekli bir göktaşı, meteor yağmuru altındadır. Bir günde ortalama 200 milyon göktaşı yağmaktadır. Bunlardan sadece bir milyonu bir yıldız kayması görüntüsü yaratabilecek büyüklükte. Hemen hemen hepsi atmosferde sürtünmeyle yanıp kül oluyor. Ancak, zaman zaman bir göktaşı yere düşmektedir, hatta insanların ve evlerin üzerine düştüğü olmuştur. Hitit Kralı 2. Mursilis kayıtlarında rakibi Efes kralının üzerine gök tanrısı Teşup’un bir göktaşı düşürtüp öldürdüğünü yazmıştı. M.Ö. 467'de Efes’e düşen bir at arabası büyüklüğündeki göktaşı sonradan heykeltıraşçılar tarafından tanrıça Artemis’in şekline getirildi. Aztek mabetleri de göktaşların düştüğü yerler etrafında inşa edilirdi. Mekke’de Kabe’nin üzerindeki kara taşın bir göktaşı olduğuna inanılır. Bütün bunlara rağmen Aristoteles göktaşlarını inkar ediyordu. 1790'da Güney Batı Fransa’ya bir meteor yağmuru yağdı. Buna rağmen Fransız Akademisi göktaşları getirenleri küstahça kovuyordu ve bu olayı, “fiziksel olarak imkansız” olarak değerlendiriyordu. Ancak, 1820'de onların varlığı kesin olarak kanıtlandı (42). Ayrıca, Milattan önceki devirlerde dünyaya daha fazla meteor yağdığı tespit edildi. Güneş sisteminde serseri mayın gibi dolaşan bu parçacıklar düştükçe azaldığı sanılmaktadır. Aya yapılan ilk teleskop gözlemleri, yüzeyinin binlerce kraterle delik deşik olduğunu gösterdi. Son bulgulara göre bütün yakın gezegenlerinde aynı izler görülüyor. Bu ışık altında şüphesiz dünyamızı farklı bir şekilde yorumlamamız gerekir. 1939 yıllında yapılan kazılar Arizona kraterinin sönmüş bir yanardağın ağzı değil, fakat dev bir meteor, daha doğrusu bir asteroid’un çarpışması ile meydana geldiğini kanıtladı. Varılan neticeye göre 20 bin sene önce kuzeyden saniyede birkaç kilometre hızla, bir ve iki milyon ton ağırlığı arasında bir gök cismi yerle çarpışarak 300 kilometre çapında bir alanda bütün canlıları yok etmişti ve yeri taşı delerek bir kilometreden fazla derinliğe gömülmüştü. Teksas’ta Odessa grup kraterlerin aynı zamanda meydana geldiği sanılıyor. O halde ya gök cismi atmosfere inerken parçalanarak bir kaç göktaşı oluşturdu, ya da grup halinde dünyanın yörüngesine indiler. Bunların yeryüzüne tesirleri felaket türünden olmaları gerekir (43). Asteroidler, ilkin 1802'de keşfedilen, Mars ve Jüpiter arasında bir yörüngeye yerleşmiş olan milyonlarca taş ve metal parçalarıdır. Onların patlamış bir gezegenin parçaları olabileceği düşünülmektedir. Asteroidlerin bazıları oldukça büyük ve yörüngeleri eksantrik olduğundan dünya ile çarpışma olasılıkları zaman zaman oluyor. Aslında dünyanın geçmişinde asteroidlerle bir değil, birkaç kez çarpış olması güçlü bir olasılıktır. Hatta bu durumda, çarpmaması bir mucize olur. Yeryüzünde bütün asteroid kraterleri, Arizona krateri kadar belirgin değildir. Bazıları su ile dolup göl oldular, bazıların arazinin kumlu olmasından dolayı izleri silindi. Unutmamak gerekir ki yeryüzünün yüzde 70.8'I denizlerle kaplıdır. Deniz dibinde mutlaka kraterler vardır. Atlantolog Egerton Sykes’a göre Atlantis’i batıran meteor yağmuru Karaib taraflarında düşmüştü. Oralarda bazı meteor kraterleri bulmak mümkün. Belki yakında bu konudaki bulgular Atlantis öyküsünü aydınlatır.

Hiç yorum yok: