24 Eylül 2012 Pazartesi

MU UYGARLIĞI VE ATLANTİS 3

MU UYGARLIĞI VE ATLANTİS 3 Platon’un Timaeus ve Critias adlı dialogları Atlantis’in mevcudiyetinden kesin olarak bahsedilen tek yazılı kayıtlardır. Dialoglar Sokrates, Hermo Crates, Timaeus ve Critias arasında geçen konuşmalar şeklindedir. Timaeus ve Critias, Sokrates’in ideal toplumlar hakkında yapmış olduğu bir konuşmaya “hayal ürünü olmayan gerçek bir hikaye” ile katılmaya karar verirler. Hikaye Platon’un 9000 yıl öncesinde antik Atina ve Atlantis arasındaki savaş hakkındadır. Uzak geçmişe ait bilgiler Platon’un Atina’da yaşadığı zamana kadar unutulmuş, Atlantis’in hikayesi Solon’a Mısır’lı rahipler tarafından aktarılmıştır. Solon hikayeyi Dropes’e yani Ciritias’ın büyük büyük babasına aktarmıştır. Critias hikayeyi kendisiyle aynı ismi taşıyan büyük babasından öğrenmiştir. Aşağıda yazılı olan dialoglar Platon tarafından aşağı yukarı M.Ö. 360 yılında yazılmış ve ingilizceye tercüme edilmiştir (BENJAMİN JOWET’TİN NOTU) : Dialogların sayfaları ve paragrafları arasındaki kurgu tarafından yaratılmıştır. Bunlar kasten uzun geçmişe bağlı kısaltmalar yapılması ve bilgisayar ekranında okunmasını kolaylaştırmak amacı ile gerçekleştirilmiştir. TİMAEUS Timaeus, Atlantis’e ait hikayeyi özetleyerek bir ön giriş yapmak görevini üstlenir. Yazının büyük bir kısmı, oluşum evresinin tarif edilmesi ve doğal fenomenin izah edilmesi hakkındadır. 2 nci sayfa Timaeus’un Atlantis’ten söz ettiği ve onu tanımladığı tek bölümdür. CRİTİAS Critias, kayıp adanın detaylı olarak tanımlanmasını sağlamış ve bu adanın halkı hakkında en az antik Atina kadar bilgi vermiştir. Bu hikayede adı geçen veya yer alan bütün kahramanların (Timaeus dışında) antik Yunan’ da gerçekten var oldukları bilinmektedir. Onların hayatları ve ölümleri hakkındaki diğer kayıtlar, başka bir zaman periyodu içinde kaydedilecektir. NOT: Hikayede adı geçen iki Critias adlı kişi bir karmaşaya neden olabilir. Birinci Critias dialoglarda yer alan gerçek kişidir. Atlantis’in hikayesini Sokrates’e anlatan odur. İkinci Critias yani birinci Critias’ın büyük babasıda dialoglarda geçer. Bu büyük Critias Atlantis hakkında hikayeyi torununa anlatmış, torunuda bunu dialoglarda görüleceği gibi Sokrates’e taşımıştır.
DİALOGLARDA AKTİF OLARAK YER ALAN KİŞİLER: * TİMAEUS: Hakkında tarihsel bir kanıt yoktur. * CRİTİAS : Platon’un büyük büyük babasıdır. * SOKRATES : Platon’un akıl hocası ve öğretmeni. Atina’nın otoriteleri tarafından, Atina’nın gençliğinin ahlak yapısını zedelediği için idama mahküm edilmiştir. M.Ö. 466-399 yılları arasında yaşamıştırr. * HERMOCRATES : Devlet adamı Syracuse’un askeri DİALOGLARDA BAHSİ GEÇENLER * SOLON ; Atina’lı gezgin, şair , aşağı yukarı M.Ö. 638-559 yılları arasında yaşamıştır. Plato’ya göre Mısır’lı rahiplerden, Atlantis’in hikayesini ilk öğrenen odur. * DROPİDES : Critias’ın büyük büyük babası. Hikaye ona uzaktan akrabası ve yakın arkadaşı olan Solon tarafından anlatılmıştır. * CRİTİAS : Dropides’in oğlu ve dialoglarda yer alan Critias’ın büyük babası. Hikayeyi Critias’a aktaran odur. Timaeus: Ne kadar minnettarım , Sokrates, sonunda gelebildim, uzun bir seyahatten dönen yorgun bir gezgin gibi. Artık dinlenebilirim. Varlığıma dua edebilirim. O hep yaşlı oldu ve beni ifşa etti, bağışladı, sözlerime katlandı ki onlar doğru ve kabul edilebilir bir şekilde ona söylemişti. Ancak kasıtlı olarak kötü bir şey söylemedim. Beni yorması için ona dua ettim. Ödül ve ceza için ve sadece ödül ve ceza için yanılan doğru yola getirilmeliydi. Dilerim ki gelecekte tanrıların jenerasyonu ile alakalı doğru şeyler söylerim ve bana bütün ilaçlardan mükemmel ve iyi olan bilgiyi vermesi için dua ederim. Benim duacıma, bağışlaması için, bütün kanıtları Critias’a verdim. O anlaşmamıza göre sonraki konuşmayı yapacak olandır. Critias : Ve ben, Timaeus güvenin dışında ve seninde başta söylediğin gibi önemli mesafeler hakkında konuşacaktım. Dilerim ki sana biraz hoşgörü gösterilir. Aynı sabır ve hoşgörüyü kendi söyleyeceklerim içinde istiyorum. Ve çok yi bilirim ki bu isteğim zamansız ve nezaketsiz görünebilir. Her şeye rağmen yapmalıyım. Hangi insanın duyguları söylediklerini yalanlamak ister. Ben yalnızca senden fazla göz yummak için teşebbüs gösterebilirim. Çünkü benim temam çok daha zor. Ve tartışabilirim ki tanrıların iyisiyle konuşmak insanların iyisiyle konuşmaktan kolay görünebilir. Tecrübesiz ve söze önem vermeyen dinleyicilerinin her hangi bir konuda konuşması, ona büyük bir yardımla eş değerdir. Biliyoruz ki biz tanrılarla karşılaştırıldığımızda ne kadar bilgisiz kalırız. Ancak maksadımı anlaşılabilir hale getirmeliyim, eğer Timaeus sen beni takip edersen herhangi birimiz tarafından söylenen her şey ancak sahte ve temsili olabilir. Ressamların vücutları tanrısal ve cennetsel benzerlikler içinde yaptıklarını hesaba katarsak, memnunluğun değişik ölçümleri, izleyicilerin gözlerinin nasıl algıladıklarına bağlıdır. Görürüz ki herhangi bir devrede sahte dünyalar, ırmaklar, ağaçlar, evren ve orada bulunanları yaratan sanatçılardan memnun oluruz. Hiç bir şey böyle bir konuyu özetleyemez. Resmi incelemeliyiz ve analiz etmeliyiz. İstenen belli belirsiz ve aldatıcı bir durum ve karanlığa ilerleme. Ancak ne zaman her hangi biri insan formunu basit ve çabuk resmetmek isterse, bizde hataları bilmek için çabuk oluruz. Ve tanıdık benliğimiz bizi sert bir yargıç yapar, benzerliğin her noktasını kaybetmek ister gibi, aynı şeyin söylemlerimizde de olmasına riayet ederiz. Tanrısal veya cennetsel bir resimden memnun oluruz, onun benzerleri de bizi memnun eder. Oysa ahlaki ve insansal eleştirilerimizde daha özetsel olur. Eğer ki konuşmalarımızda anlatmak istediklerimizi uygun bir şekilde dile getiremiyorsam bani bağışlayınız. İnsani şeylere benzeyenlere onay ve önem vermek, iyinin tersini yapmaktır. Size önermek istediğim bu durum aynı zamanda yalvarmak, Sokrates artık daha az olmamalıyım, fakat az sonra söyleyeceklerime daha müsamalı. Hangi lütuf ki istemekte haklıyım, sende bağışlanmaya hazır olursun. Sokrates: Tabi ki Critias senin istediklerini karşılayacağız ve aynı şeyi Hermocrates’den de bekliyoruz. Sen ve Timaeus kadar iyi, herhangi bir kuşkum yok ki kısa bir süre sonra onun sırası gelince oda aynı isteklerde bulunacaktır. Senin gibi eğer kendisine taze bir başlangıç sağlanabilirse ve defalarca aynı şeyleri söylemeye mecbur kalmazsa, bırakalım anlasınki müsamaha uzun süredir ondan beklenen bir şeydi. Dostum critias sana tiyatronun yargısını bildireceğim. Genel düşünce son aktörün şaşılacak kadar başarılı olduğu, onun yerini alabilmek için büyük bir müsamaya ihtiyaç var. Hermacratos: Uyarı, Socrates ona öğütlediğin şey, benimde kendim için yapmam gereken bir şey. Ancak unutma Critias bu zayıf kalp asla zaferi yükseltmez. Bu nedenle gitmeli ve tartışmaya bir erkek gibi katılmalısın. İlk önce Apollo ve Musa’ya yalvar ve sonra seni öven sesleri duymamızı sağla ve herkese büyük hünerli kadim yurttaşlarını göster. Critias: Dostum Hermociritias , sen ki son mevkidesin, ve önünde başkası, kalbini henüz kaybetmedin durumun ağırlığı seni yakında ortaya çıkaracaktır. Bu arada senin davetini ve cesaretini kabul ediyorum. Ancak bununla beraber bahsettiğin tanrılar ve tanrısal varlıklar arasından, ben özellikle mnemosyne yalvarırdım. Konuşmamın bütün önemli kısmı onun lütfüna muhtaç ve eğer benim tarafımdan söylenen ve solon vasıtasıyla buraya ulaşan şeyleri yeteri derecede hatırlayabilir ve dile getirebilirsem, şüphem yok ki bu tiyatronun isteklerinden memnun olacağım. Ve şimdi, daha fazla oyalanmadan başlayacağım. İzin verin önce gözlemlerimle başlayayım. Bu geçen 9000 yıl Heracles’in, Pillar’s dışında ve içinde ikamet edenlerin arasında olan savaştan itibaren olan zamanın toplamını ifade eder ki bu savaşı size izah edeceğim. Bir taraftaki savaşçılar Atina’nın liderleri olarak kaydedilmiş, ve savaşın dışında dövüşmüşler, öteki taraftaki savaşanlar ise Atlantis’in kralları tarafından kumanda edilmişi ki bu ada (Atlantis) Libya’dan, Asya’ya kadar uzanıyor. Ve bir deprem sonucu batıyor. Buradan okyanusa açılmak isteyen denizcilere geçilmez bir çamurdan engel oluşturuyor. Tarihin gelişimi ile çeşitli milletlerden, barbarların ve Helen uygarlıklarının başarılı bir şekilde ortaya çıkmaları ve sahnede var olmaları sonucu ancak özellikle size o dönemde ki Atina’yı tarif etmeliyim. Onlarla savaşan düşmanlarını ve bu iki krallığın saygı değer ve güçlü devlet adamlarını Atina’nın üstünlüğünü teslim edelim. Eski tanrılar zamanında tüm dünya tanrılar arasında dağıtılarak pay edilmişti. Tartışma yoktu. Doğru kabul etmezsek dahi, tanrılar hangi kısmı kendileri için uygun olduğunu bilmiyorlardı. Veya bildikleri halde kavgayla kendilerine daha uygun ve ötekilere ait bazı bölümleri almak isterlerdi. Onlar yalnızca pay ederek istedikleri yerleri almak isterlerdi. Kendi yolunda ilerleyenler ise ki onlar bize bakan insanlardı. Onların bakıcılığı ve bonkörlüğü aynen bir çobanın bir sürüye bakması gibiydi. Yalnızca felaketleri kullanmayanlar veya vücutsal güçlerini kullanmayanlar, ani çobanların yaptığı gibi ancak bizi kayığın arka tarafını idare eden pilotlar gibi yönetirlerdi. Bu hayvanları yönetmek için kolay bir yoldur. Ruhumuzu kendi zevklerine göre inanç dümeninden tutarak, tüm ölümlü yaratıklara rehberlik ettiler. Simdi değişik tanrılar değişik yerlerde sıralanmış, kendi paylarına sahipler. Hephaestus ve athena ki onlar erkek ve kız kardeştiler. Aynı babadan tohum almışlardı. Ortak doğalara sahip filozofi ve sanat sevgisi ile birleştirilmiş. Bu toprağın ortak parçasını elde etmiş. İsimleri korunmuş ancak eylemleri gelenekleri ve hatalarını kabul edenleri yakılarak yok etmişlerdi. Ne zamanki kurtulanlar olmuş ki zaten bunu söyledim. Onlar dağlarda oturan insanlardı. Yazı sanatına önem vermezler. Yalnızca toprak hışırtılarını tanrılar ancak bu hırsızların neler yaptıklarını bilmezlerdi. Çocuklarına vermek istedikleri isimler yeterli olacak isimlerdi. Ancak hünerlilerin ve sedeflerinin bıraktıkları yalnızca karanlık gelenekleri kabul eden kuramlardır. Bunlar kendilerini ve çocuklarını hayatın bir çok gereksiniminden yoksun bırakırdı. Bütün dikkatleride isteklerinin sağlanmasına yönelttiler. Konuşmaları uzun süredir ihmal edilmeleriydi. Mitoloji ve eski araştırma şehirlere boş vakitlerin ortaya çıkmasıyla girdi. Bununla beraber hayatlarının gereksinmelerinin karşılandığını gördüler. Bu benim vardığım sonuç. Çünkü Solon dedi ki savaşta bahsi geçen isimler ki onlar Theseus’da önceki zamanda kaydedilmiş Cecrops, Erekhtheus, Ericthonus,Eryssıchton ve buna benzer kadın isimleri. Bununla beraber kadının ve erkeğin beraber savaşla uğraştıkları zamandan itibaren o dönemin erkekleri zamanın adetlerine göre bir figür oluşturmuşlar, ve tanrısal varlıkları zırhlarla çevrili olarak görmüşlerdir. Kanıt olarak beraber yaşayan hayvanlar erkek ve dişi hünerler ve onlara verilen cinsiyet farkı kabul edilmiştir. Şehir hakkında Mısır’lı rahiplerin söyledikleri yalnızca muhtemel şeyler değil kanıtlarla doğrulanmış şeylerdir. O zaman ki sınırlar İsthmus tarafından çizilmiştir. Cithaeron ve Panes yükseltilerine kadar kıta boyunca uzanan bir yol izliyordu. Deniz doğrultusunda aşağıya devam ediyor. Oropus’u sağına alıyor Asopus nehri ile sol sınırını oluşturuyordu. Toprakları dünyanın en iyi topraklarıydı. Bu sebeple geniş bir orduyu besleyebiliyordu. Bu ordu çevrede bulunan insanlardan oluşuyordu. Atticca’nın kalıntıları ile (hala vardır.) dünyanın herhangi bir bölgesiyle karşılaştırıldığında çeşitlilik ve mükemmellik bakımından otlaklarının her çeşit hayvan için uygun olması bakımından gelişmiştir. Günümüzde bile bu topraklarda bol ve bereketli üretim devam etmektedir. Bunlar ki söylediklerimin doğru olduğunu kanıtlar. Size nasıl anlatsam , acaba hangi parça o toprakların artığı olarak kabul edilebilirdi? Tüm şehir kıtanın geri kalanından itibaren deniz üzerine uzanan bir burun gibiydi. Çevreleyen sular ise komşu bölgelere nazaran çok daha derindi. Bu geçen 9000 yıl içinde bir çok sel meydana gelmişti. Geçen onca zamana , şu ana kadar ve onca değişime rağmen hiç bir zaman dağlardan gelen toprak ve kirin kayda değer bir birikmesi olmamış. Diğer yerlerdeki gibi ancak dünya bütün çevresinde alçalmış ve görme alanından çıkmıştır. Sonuç olarak, geçmişle bugünü mukayese edersek, yalnızca iskelet kalıntıları, küçük adacıklar, akan toprak ve kirin zengin parçacıkları dağlarının yüksek yamacının toprakla kaplanmış olduğu, ovalar ve düzlükler (bizim tarafımızdan yok edilmiş). Phellus’un toprakla dolu olduğu ve dağlarında bereketli olduğu görülür.
Bütün bu son izlerle beraber. Bugün bazı ormanlardaki besinler ancak açların ihtiyacını karşılamaya yeter. Halen oradan kesilen kereste ile yapılan çatıları görmek mümkündü ki bunlar en büyük kulelerin çatılarını bile kaplamaya yetecek büyüklükteydi. Çok büyük başka ağaçlar vardı. İnsan tarafından işlenmek ve çiftlik hayvanları beslemek için bereketli otlaklarda. Üstelik topraklar yıllık doğal yağmurlar ile kendiliğinden biçilecek hale geliyor. Şimdiki gibi boşa akan sularla toprak kaybetmiyordu. Ancak bereketli imkanlara bütün bölümlerinde sahip. Bunu kendi bünyesinde sağlıyor. Ve bereketli zengin kil yataklarına sahip, bunlar oyuk ve çöküklerin içine bırakılıyor ve yukarılarda oluşan akıntılarla ve akarsularla besleniyordu. Halen bile eski bereketli kutsal kalıntılar arasında bir zamanlar akan akarsu , su izlerine rastlanabilir. Bunlarda söylediklerimin doğru olduğu bir kez daha kanıtlar. Ülkenin doğal durumu ki toprak işlenmiştir. İnanabilir ki ülkenin iddialı, çalışkan, doğru insanlarınca yapılmıştır. Bu kişiler onurlarına asil doğayı seven insanlardır. Buralar dünyanın en iyi kiline ve bereketli suyuna, cennetsel denebilecek bir iklime sahiptir. Şu anda şehir bu bilgiye göre düzenleniyor. İlk olarak akrapolis şu anda olduğu gibi değildi. Bir akşam yağan şiddetli yağmur sonucu bütün toprak temizlenmiş ve kaya oyularak çıplak kalmıştır. Aynı zamanda depremler ve olağanüstü su baskınları ki bu Deocalion’un büyük yıkıma uğramasından önce üç kez olmuştur. Ancak ilkel çağlarda Acropolis dağı Eridanus ve Ilisus’a kadar uzanır. Pnyx’i bir taraftan içine alır ve Lbcabettus’u Pnyx’ın ters tarafından sınır kabul ederdi.
İyi bir kitle tepeden itibaren kaplıydı ve bir iki yer hariç yüksek zirvesi vardı. Acropolis’in dışında ve dağların eteklerinin zanaatçılar otururlardı. Çiftçi olanlar toprağı sürer, savaşçı sınıf ise Athene ve Hephaestus’un zirvede bulunan tapınaklarında yaşardı. Üstelik buraları bir evin bahçesi gibi parmaklıklar ile çevirmişlerdi. Kuzeyde insanlar beraber yaşar ve kışın yemek yemek için barınaklar kurarlardı. Tapınakların yanında ortak kullanım ve ihtiyaçlar için binalar yapmışlardı. ancak bunların hiç biri altın veya gümüş ile süslenmiş değildi. Bunları herhangi bir amaç uğruna değil amaçsızlık ve gösteriş arasında bir yön bulmak amacıyla kullanmışlardı. Alçak gömülü evler yapmışlar. Çocuklarına, çocukları yaşlandıkça onları kendileri gibi olanlara bırakmışlar aynı şey olmuştur. Ancak yazları bahçelerini yemek, barınaklarını terk etmişler dağın güneyinde aynı amaçlı yerler yapmışlardı. Şu anda Acropolis’in olduğu yerde bir su kaynağı vardı. Bu kaynak deprem ile yok olmuş, geriye bir kaç ufak dere kalmış ve çevrede varlığını hala sürdürmektedir. Ancak bu günlerde su kaynağı bereketli su vermeye devam etmiş ve kışla yaz için uygun sıcaklığı ayarlamıştır. Bu onların yaşayış şeklidir. Kendi yurttaşları için koruyucu olma halleridir. Ve Helen’e liderlik eden insanlar ve onların istekli takipçileridir. Her zaman için aynı sayıda kadın ve erkeğin bulunmasına dikkat etmişler her zaman hazır savaşçı bulundurmuşlardır. Bugün ise sayıları 21'dir. Antik Atina gibi bu tarzda ülkelerini ve topraklarını doğru bir şekilde yönetmişler ve aynı şeyi kalan tüm Yunan için yapmışlardır. Tüm Avrupa ve Asya’da ünlenmişler ırklarının güzelliği ve ruhlarının hüneri ve yaşayan insanların kabiliyetleri onları tanıtmıştır. Eğer bana çocukken anlatılanları unutmamış isem size onların düşmanlarının temeli ve karakteri hakkında bilgi vereceğim. Dostlar hikayelerini kendilerine saklamamalı ve paylaşmalıdır

Hiç yorum yok: